“Göç, yalnızca yer değiştirmek değil; hafızayı sırtında, cesareti kanadında taşımaktır…”
M. Mücahit Yurteri
Kara Kalem: M. Mücahit Yurteri
Göçmen Kanatlar
Mehmet Mücahit Yurteri
Bataklığın üstünde akşam, kızıl bir ipek gibi suya düşerken, sivrisineklerin uğultusu yalnızca kanat sesi değildi; gökyüzünde yankılanan bir tarihin, bir hayatın, bir damla cesaretin uğultusuydu… Sazlar titreyerek suya dokunuyor, her titreyiş bir fısıltı, bir sır, bir hatıra taşıyordu… Sivrisinekler, küçük varlıklarıyla dev bir evrende, her damla kanın kıymetini bilen bir medeniyetin sessiz bekçileri gibiydi…
Sivrisinek ahalisi gruplar halinde toplanmış, sohbete dalmışlardı…Yaşlı sivrisinek… Solgun kanatlarını yavaşça çırptı ve dedi ki:
”Eskiden hayat basitti… Bir çadırın aralığından gir, kulak memesine kon, işini gör, çekil git… Şimdi mi?.. Spreyler, sineklikler, vantilatörler… İnsanlar sanki bizleri silmek için gökyüzünü icat etmiş… Ben de bazen düşünüyorum, acaba insan olsam ne yapardım?..” diye… “Muhtemelen aynı şeyi; bizi kovardım!..”
Gençlerden biri, gözleri parlayarak dedi ki:
”İnsanoğlu kibirli… Kendini evrenin merkezi sanıyor… Oysa biz olmasak, geceleri kim onlara fısıldayacak, kim yaşamın kırılganlığını hatırlatacak?.. Ve tabii, kim onlara hafif bir kaşınma zevki tattıracak…”
Başkan Sivrisinek en yüksek yaprağa kondu ve dedi ki:
”Kardeşlerim!.. Soyumuz bir damla kan için gökleri aştı… Ama buradaki kanlar tükeniyor… Bu bataklık artık bize dar geliyor… Göç etmezsek yok olacağız…”
Kanatlarını gururla açtı ama sonra, biraz da alaycı bir tonla ekledi:
“Ve evet, göç etmezsek, kim bilir belki insanlar bizi “gece fısıltıcıları” diye şarkılara konu edecek…”
Tartışma başladı… Gençler dedi ki:
”Göç, maceradır!.. Şehirlerde milyonlarca insan var, kan denizi!.. Belki şehirde sinyal bile var…” dedi biri esprili bir şekilde..
Yaşlılardan biri dedi ki:
”Hayal görüyorsun… Kuzenim geçen yıl şehre gitti, bir daha dönmedi… Klima fırtınasında kaybolmuş… Ama belki de en iyisi o; en azından şehirli insanlar sinekleri tek tek saymak zorunda değil…”
Nihilist sivrisinek dedi ki:
”Kanın peşinde koşmak anlamsız… Sonunda hepimizi aynı tokmak ezecek… Ama belki tokat bir selfie fırsatına dönüşür…”
Başka bir genç dedi ki:
”Hayır!.. Kan yalnızca besin değildir… Kan, anıların özüdür… Bir damla kan içtiğinde insanın hüznünü, sevincini, yorgunluğunu tadarsın… Biz anı toplayıcılarıyız… Ve evet… Bazen hafif şekerli geliyor, ama kimseye söylemeyin…
En hevesli genç dedi ki:
”O zaman göç etmek, yalnızca kan için değil, hatıraları, hikâyeleri, koca bir insanlık tarihini içmek için olacaktır!.. Ve belki bir damla kahve aroması da ekleriz, diye şaka yaptı…”
Meclis sabaha kadar uğultu ve kahkaha arasında tartıştı… Sonunda karar çıktı; göç edilecekti…
Göç, şafakla birlikte başladı… Siyah bir bulut gibi yükseldiler gökyüzüne; her rüzgâr, her yağmur damlası onların cesaretini test ediyordu… Damla damla kan, bir şarkı gibi içlerinden geçiyor, umut ve azimle kanat çırpıyorlardı… Bir genç dedi ki:
”Eğer bu rüzgâr devam ederse, kanatlarımı biraz yoga ile güçlendirmem gerekecek…”
Yol boyunca genç sivrisinekler arasında bir aşk filizlendi… Erkek sivrisinek gözlerini dişi sivrisineğe dikti ve dedi ki:
“Şehre varınca aynı damlada buluşalım… O damla bizim yuvamız olacak..” dedi dişi, ay ışığında parlayan kanatlarıyla… “
“Ve evet, belki yanında biraz limonlu buz da olsun….” diye şakayla karışık ekledi…
Sürü arasında trajikomik bir mizah yükseldi… Diğerleri dedi ki:
”Siz kan içmeyi bırakıp romantizmle besleniyorsunuz artık… Bir sonraki adımınız muhtemelen dans kursu almak olacak…”
Yaşlı sivrisinek gözlerini uzaklara dikti, dedi ki:
”Dinleyin bakalım… Atalarımızın destanı, bir tokat kadar komik ve bir damla kan kadar felsefîdir… Cesaret bazen bir tokatla, bazen bir damla kanın peşinde uçmakla ölçülür… Benim dedem bir gün, uyuyan dev gibi bir adamın yanağına konar… Adam elini kaldırıp dedeme sallar… Ama dedem kıvrak bir hareketle kurtulur… Tokat adamın yüzüne iner ve adamın yüzü morarır… İşte atalarımız böyle cesur, böyle kahramandılar…
Gençler dediler ki:
”Ama dedemiz epik bir tokatla mı kahraman oldu?..”
Yaşlı sivrisinek güldü ve dedi ki:
”Ah, gençler… Biraz önce bahsettiğim gibi, bir damla kana ulaşmak cesaret ister… Komik durumlarla karşılaşmak da olasıdır… Ve bazen tokat yiyen insan da biraz gülümser…”
Şehre vardıklarında dev beton ormanları ve neon ışıkları onları karşıladı… Şehirli sivrisinekler fark etti göçmenleri; kendilerini üstün gören, zarif, ince yapılı ve hafif kibirli şehirliler… İçlerinden biri dedi ki:
”Hoş geldiniz köylüler… Kan bol ama tadı önemlidir…” Ve devam etti:
“Üstelik bazı insanlar sinekleri Instagram’da etiketlemeyi seviyor, onu da bilin…
Göçmenler dediler ki:
”Kan bizim için yalnızca yaşamın ta kendisi… Siz onu şarap gibi tasvir ediyorsunuz… Ama evet, biraz sosyal medya mizahınız da var…”
İlk baskın gecesi geldiğinde, âşık sivrisinekler yan yana süzüldüler… İçeride yorgun bir insan vardı… Tam aynı damlada buluşacaklardı ki, dev bir el kalktı… Elektrikli raket şimşek gibi çaktı… Dişi sivrisinek yanık kanat kokusu içinde düştü… Erkek sivrisinek çığlık atarak balkona kaçtı… Elinden başka bir şey gelmezdi, üzülmekten başka…
“O damlada buluşamadık… Belki başka bir dünyada, başka bir damlada…” dedi, kederle…
Sürünün diğer üyeleri etrafında toplandı… Kimisi teselli etmeye çalıştı, kimisi sessizce sustu… Bir genç dedi ki:
”Eh, en azından elektrikli raketle selfie çekemedik…”
O aşk, sürüye bir trajedi ve bir masal olarak kazındı; hafızalara da bir iz bıraktı…
Zamanla göçmenlerle şehirli sivrisinekler arasında çatışmalar çıktı ama birlikte var olmayı öğrendiler… Kahramanlık öyküleri, trajikomik aşk hikâyeleri ve mizahi felsefi tartışmalar sürdü… Her gece gökyüzünde uğultu yükseldi, biri:
”Var olmak, bir damla için her şeyi riske atmaktır!.. dedi…”
Ve uğultu, sazların arasından, gökyüzünün derinliklerinden yankılandı… Damla damla kan, bir hikâyeyi, bir destanı, bir aşkı taşıyor; göçmenler ve şehirli sivrisinekler artık birlikte uçuyor, birbirlerinden öğreniyor, gülüyor ve hüzünleniyorlardı…
Gökyüzünde bir ritim oluşmuştu; kanatlar birbirine karışıyor, rüzgârla, yağmurla, ay ışığıyla dans ediyordu… Ve her damla kan, hem kahramanlığı hem aşkı hem de yaşamı hatırlatıyordu…
“Unutmayın…” dedi yaşlı sivrisinek…
“Cesaret, aşk ve yaşam bir damla uğruna çırpılan kanatlarda birleşir…” diyerek devam etti…
”Her damla bir hikâyedir, her hikâye bir şarkı…”
Uğultu yükseldi, geceyi sardı… Göçmenler ve şehirli sivrisinekler, minik varlıklarıyla evrenin büyük ritmini duyarak, sonsuz bir senfoninin içinde uçtular…
Ayvalık, Eylül 2025
Halk Edebiyatı Dergisi İnternet Sitesi
