Halk Edebiyatı Dergisi’nin 68. Sayısı Çıkıyor!..

Yazarlar :
Mehmet Mücahit Yurteri, Nursel Yeşilyurt, Zeynep Tombaş, Mehmet Altunay, Hatice Karahan, Özlem Korkmaz, Süleyman Korkmaz, Ümit Tükenmez, Hasan Küçükyılmaz, İsmail Karataş, Attila Nayir, Mahir Sürmelibey, Seda Alkan, Şeyda Bozkurt, Bülent Öntaş, Hızır İrfan Önder, Sevil Özdemir, Baran Onat Yıldırım, Sinem Yavuz.

Spot
Gencay Coşkun: Kakalakların Ağacı
Halil Gökkaya: Hoş Geldin
Âlimî – Halûk Tanrıverdi : Âşık Sümmânî Hayatı, Eserleri

Röportaj:
Gamze Beyhan Baysal: Murat Kırmızı ile Edebiyat Üzerine Röportaj

Tülin Erol: “O Anki Duygularla” Kitabının Yazarı,
Şair-Yazar Ümit Tükenmez ile Röportaj

Masal
Süheyla Acar: Tanrı Misafiri

Özel Dosya: Edebiyat ve Tarih
Şenol Tombaş: Aprın Çor Tigin ( İlk Türk Şair )
Mehmet Ballı: Tarihi Roman Nedir Nasıl Yazılır?
Ayşe Gülten Kırıcı: Tarih
Türkan Beyaz : “Tanzimat’ın Gölgesinde Bir Düşünür: Filibeli Ahmed Hilmi”
Hacer Taşdemir: Edebiyat ve Tarih: Sanatın Tapınağı
Nurhan Karanfil: Zılgıt Matemi ( Taşra Hikayesi)
Gülten Özgül : Direklerin Üstü de Yandı

68. sayının başyazısı:

Hepimiz Bir Sözün Evladıyız

“Söz” gönlümüzden akan nehirdir bizi sonsuz deryalara taşıyan. Kiminin gönlünden diline necaset akar kiminin de zemzem suyu… Hiç kötü kokan bir ağıza kelebekler konar mı? Burnumuz aşık değil midir güzel kokuya? Baharda ağaçların çiçekleri güzel koktuğu için meyveye durmaz mı? Arı balını nerede bulur?

İçimizi bilmeden dilimizi bilemeyiz. Temizlik kalpte başlarsa dilimizde mis gibi kokan bir bahar peyda olur. Beden kirlenir de ruh kirlenmez mi? İşte, bu anlamda ruhumuzu iyilikler ve edebiyat yıkar!.. Böylelikle tertemiz olan bu gönülde bülbüller şakır, güller daha bir güzel kokmaya başlar. Kelimeler şelale olup ruhumuzun gözlerinden akmaya başlar. Her şey başkalaşır, bilinmedik, görülmedik, duyulmadık güzellikler özümüzü gıdıklamaya başlar. Başlar baş olur, ayaklar omuz olur birbirine… Gözümüzden gözler doğar ve nice güzellikleri fark ederiz… Aklımızdan güneşler doğmaya başlar. Ruhumuzun tüm ihtiyaçlarını karşılıksız karşılar edebiyat. Tatmin edilmemiş duyguları bir anne şefkatiyle doyurur. Başka başka benler; senler, bizler, inkişaf eder. Dünyanın vicdanıdır edebiyat; ölünün ruhu, mazlumun ahı, zalimin zulmüne inen bir tokattır edebiyat. Yaşadıklarımıza yeni kaderler yazarız edebiyatın sayesinde, yaşayamadıklarımıza da bir dünya yaratırız onunla… İşte, tüm bu yolculuk kalple aklın izdivacı ile başlamaktadır! Kelimeler bu erdemli birleşmenin evladıdır. Çünkü sözler insanı ve varlığı betimler. Söz kaderin hammaddesidir. Önce “söz” yaratıldı ve ardından “töz” ve nihayetinde hepimiz bir “söz”ün evladıyız. Sözün sözüyüz, gülün özüyüz… Kaderin kaderiyiz.

Sözünü unutana kafa tutar edebiyat. Hatır için hatırlatır o. Eğer edebiyat olmasaydı; dünya çirkinlikten ölürdü. Akıl kas yapamazdı, kör gözler açılmazdı, âlemdeki güzellikler yok hükmünde olurdu. Yetim kalplerin başını kim okşardı? Manayı kim manidar yapardı? Edebiyat kimsenin konuşmadığı dili konuşur, kimsenin anlamadığını anlatır, hiç sorulmayanı sorar, şeytanı yorar, hiç olmayanları var edendir. Yokluk en çok edebiyattan korkar. O, sırlarımızı, acılarımızı, sevinçlerimizi, mahzun gönüllerin şiirini taşır kuşaktan kuşağa… Vefalıdır, o yüzden çok metindir, dayanıklıdır, sağlamdır ve belki de bu yüzden ölümsüzdür. Hangi fani bu kadar fedai olabilir ki?

Gökyüzü ağlamasaydı masmavi olabilir miydi? Göz, yağmuru bilmeseydi mürekkep olabilir miydi, içebilir miydi, semanın mavi gözlerinin suyunu? Söz, su gibi edebiyat kabında şekil almasaydı, oluşur muydu hikmetten ummanlar?

Neşeyle keder geceyle gündüz gibi… Neye sahip olsak o kadar eksiliyoruz. Bazen her şey çok net bazen zifiri karanlık. Aydınlık bile bezen aydınlatamıyor dünyamızı. Neye sahip olsak da sahipsiz gibiyiz. Mutlu olsak da mutsuz gibiyiz, yaşasak da ölü gibiyiz. Ezelden bu hamuru karan ne zengin ki her şeyi katmış içine… İşte, buradan bakmazsak, fakirlikten ölürüz, cenazemizi kelimeler bile kaldıramaz!.. Edebiyat tam da bu sofranın zenginliğinden faydalanır. Bu anlamda fakir edebiyatı burada çöküyor, fakirlik parasızlık değil, kelimesizliktir, cehaleti susturacak kadar sözün olmayışıdır. Gerçek altını cömertçe saçmaktır. Erdemli sözü olanın kederleri de çok olur, fakat erdemli olanın elinden her zaman “huzur” tutar. Huzurun huzurunda keder de neşe de el pençe divan durur. Huzuru olanın ne kendisiyle ne de dış dünyayla çatışması olmaz. O, duyguların sultanıdır. Kalem ona aşıktır, edebiyat bile kendisinde dinlenir, göğsüne başını yaslar…

Edebiyat kelimelerini elekten eler ve en pak sularla yıkar ki mikrop kapmasın, ebediyen yaşasın diye. Davamız “söz” olmasaydı, dilimiz tembellikten ölürdü…

Velhasıl, sözün sanatla buluştuğu bengü taşlarıdır dergiler. Biz dergimizde onca sözü misafir ediyoruz, varlık sofrasında edebiyat ziyafeti veriyoruz. Kim bu sofranın tadını almak istiyorsa niyetini düzeltsin, sadece karnını değil, ruhunu doyurmaya baksın. En güzel sözlerle ruhunu süslesin. Kelimelere hükmedemeyen ne aciz insandır, onlar ancak söz üstatlarına biat ederler, sırlarını onlara fısıldarlar. Paslı kulaklar Sûr’un çıkarttığı sesi bile duyamazlar, onların bedenleri helak olmuştur, ruhlarının kıyameti kopmuştur. Kelimeler sözümüzdür, özümüzdür. Varlığımızı kendilerine borçluyuz. Edebiyat kelimelerin üstadıdır. Nice güzel sayılarda buluşma temennisiyle; derdimizin, dergimizin, kelimelerin elinden tutalım… Sözleri çocuk gibi büyütelim.
Not: 68. sayının başyazısı…
Şenol Tombaş

Bu yazıyı okudunuz mu?

Halk Edebiyatı Dergisi’nin 69. Sayısı Çıkıyor!

Kavgalı Barış / Şenol Tombaş …………………………………..4 Yok Oğlu Yok / Şenol Tombaş ……………………………..….4 Dedim Dedi …