Hoş geldin,
on bir ayın gelincik çiçeği…
Sen gelince
yakıcı sıcaklar küser,
bunaltıcı nem hayıflanır seni görünce.
Gelişinle
yüzümüzü okşayan serin rüzgâr ne zarif…
Başlı başına bir mevsimin
başlayan o tatlı telaşlarını
öyle özledik ki!
Okulların açılma heyecanı,
minik öğrencilerin kitaplarını kaplama sevinci…
Annelerin konserve hazırlıkları,
öyle huzur ki.
Ağaçlar,
sararmış yapraklarını yollarımıza sererken
yeniden can bulmak için
vedasında bile incelik
çok şey öğretir, anlayabilene.
Hazır gelmişken
götürsene bizi özlenen günlere;
hani cinayetlerin değil,
edebiyatın dolup taştığı
hatıra defterlerine.
Gelecek kaygısıyla gününü mahveden bir yaşamdan,
tüm hücrelerimizle anı yaşayıp
küçük şeylerle mutlu olduğumuz günlere…
Sokakların
çocuk sesinden geçilmediği günlere mesela.
Parkların,
çocuklarla rengârenk içimizi şen ettiği,
kuytu köşelerde buluşan,
birbirlerinin gözlerine bakarken utanan
sevdalıların olduğu günlere.
Ev hanımlarının günlük işlerin arasında
maruz kalmadığı, toplumu bozan programlar yerine;
hayran oldukları sanatçıya olan sevgilerini
uzun uzun faksta yazdıkları,
çabuk tüketmeyen,
kadir kıymet bilen bir nesil vardı.
Sahi, ne oldu bize?
Sanatın sandıklara kilitlendiği,
beden gösterme şovlarında
heba olmuş değerleri
kim düşürdü bu hale!
Adab-ı muaşeret vardı,
zarafet vardı,
ve en önemlisi şükretmek vardı.
Ne kadar yitirdiysek,
o kadar çoğalır özlemlerimiz.
Eylül,
bir vedanın değil,
yeni başlangıçların ayıdır.
Ve ben inanıyorum:
yarınlarımız daha aydınlık olacak.
Eylül’ün serin rüzgârında
kalbim yeniden kıpır kıpır…
Bir şey fısıldıyor içime:
“Her son,
yeni bir başlangıcın habercisidir.”
Hoş geldin, Eylül. 🌿
Nurhan Karanfil
1.09.2025
Halk Edebiyatı Dergisi İnternet Sitesi

