“Tanzimat’ın Gölgesinde Bir Düşünür: Filibeli Ahmed Hilmi”
Edebiyatımızın ve düşünce tarihimizin derinliklerine indiğimizde, Tanzimat sonrası dönemde karşımıza çıkan ve hak ettiği değeri tam olarak bulamamış bir isimden, Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’den bahsetmek istiyorum. Zira ,Osmanlı’da felsefe alanında kayda değer bir çalışmanın olmadığına dair yaygın bir kanaat olsa da, Batı felsefesinin yükselişinin gölgesinde kalmış bu gibi düşünürler, aslında felsefenin bizim coğrafyamızdaki köklerini ve gelişimini anlamamız için kritik öneme sahiptir. Felsefenin Miletos Okulu ile başlayan serüveni, İslam coğrafyasına ve oradan Avrupa’ya uzanırken, Osmanlı döneminde de kendine özgü bir düşünce geleneği oluşturmuştur. Edebiyat ve felsefenin iç içe olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bir edebi eser, sadece betimlemelerden ibaret değildir; mecazi anlatımıyla bizleri düşünmeye sevk eder. Şiirler üzerine yapılan farklı yorumlar, bizleri felsefi bir sorgulamanın içine çekerken, felsefi metinleri de edebi bir gözle okumak mümkündür.
Bu bağlamda Filibeli Ahmed Hilmi, Tanzimat sonrası dönemde yükselen materyalizm ve pozitivizm akımlarına karşı, spiritualizmi ve tasavvufi düşünceyi savunarak önemli bir duruş sergilemiştir. Onun bu yaklaşımı, insanın manevi yolculuğuna değer veren bir çeşit “karşı atak” olarak görülebilir. Cemil Meriç gibi önemli isimlerin de araştırılmasını önerdiği Ahmed Hilmi’nin en bilinen eseri, manevi bir yolculuğu anlatan A’mâk-ı Hayâl’dir.
Filibe’de doğan Ahmed Hilmi, babasının görevi nedeniyle Şehbenderzâde ve Filibeli lakaplarını almıştır. İlk eğitimini Filibe’de tamamladıktan sonra İstanbul’a gelerek Galatasaray Sultanisi’ni bitirmiştir. Memuriyet için bulunduğu Beyrut’ta Jön Türk hareketine katılmış, daha sonra Mısır’a giderek Terakki-i Osmanî Cemiyeti’ne girmiş ve burada Çaylak adında bir gazete çıkarmıştır. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a dönen Hilmi, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerine hakimiyetiyle Darülfünun’da müderrislik yapmıştır. Genç yaşta vefat eden Filibeli Ahmed Hilmi hiç evlenmemiştir.
Onun düşünce dünyasındaki en sevdiğim yaklaşım, “Ne taassup ne de körü körüne taklit” sözüdür. Bu ifade, bir fikre veya inanca aşırı bağlı olmamayı (taassup) ve nedenini sorgulamadan bir şeyi olduğu gibi kabul etmemeyi (körü körüne taklit) anlatır. Her konuyu akıl süzgecinden geçirerek kendi özgün düşüncemizi oluşturmamız gerektiğini vurgulayan bu söz, hem edebi hem de felsefi açıdan büyük bir kıymet taşır. Saltanata karşı duruşu, meşrutiyeti savunması ve yazılarıyla bu fikirleri desteklemesi de onun cesur ve eleştirel düşünür kişiliğini ortaya koyar.
Ahmed Hilmi’nin eserleri de bu çok yönlü kişiliğini yansıtır. Süreli yayınlarda günlük olaylar ve siyasi konularda makaleler yazan Hilmi, aynı zamanda felsefe, kelam, tasavvuf ve tarih alanlarında da eserler vermiştir. Şiir, tiyatro ve roman türünde de önemli eserleri bulunmaktadır. Türk Ruhu Nasıl Yapılıyor ve Türk Armağanı gibi şiir kitaplarının yanı sıra, Özdemir mahlasıyla da şiirler yayımlamıştır. A’mâk-ı Hayâl’in yanı sıra, konusunu tarihi Niğbolu Savaşı’ndan alan ve padişaha ithaf edilen ilk roman olma özelliğini taşıyan Öksüz Turgut’u da kaleme almıştır. Fuat Köprülü’den çok önce Yunus Emre ve Bektaşilerle ilgili ilk eseri de yine Ahmed Hilmi yazmıştır.
Özellikle A’mâk-ı Hayâl, o dönemin en çok ses getiren ve tiyatroya uyarlanan eserlerinden biridir. Kendim henüz okumadım ama okuma listemde var. Fakat kendisini araştırınca bu eser ile ilgili de bilgiler edindim. Kaynaklardan aktararak sizlerle de paylaşmak istiyorum. Belki benim gibi ilk fırsatta okumak için listenize eklersiniz. İşin ilginç yanı geçen gün sosyal medyada da birisi önermişti ve üst üste ismi geçince hem onunla ilgili size yazmak, hem de okumak isteğim pekişti. Eserde, Raci adlı kahramanın Aynalı Baba’nın yardımıyla çıktığı manevi seyahatler anlatılır. Bu seyahatlerde Raci, Buda’dan Yunan Tanrılarına, Hürmüz’den Ehrimen’e kadar birçok farklı dini ve felsefi unsurla karşılaşır. Ahmed Hilmi, bu eserinde dini ve metafizik kavramları felsefi ve tasavvufi bir bakış açısıyla ele almıştır. Bu yönüyle A’mâk-ı Hayâl, roman türünde dini-metafizik konuların olumlu anlamda işlendiği ilk eserlerdendir.
Filibeli Ahmed Hilmi, edebiyatımıza katkılarıyla birlikte düşünce tarihimize de damga vuran bir isimdir. Eleştirel düşünmeyi teşvik eden, farklı bakış açılarını savunarak elini taşın altına koyan bu isim, sadece akademik çevrelerde değil, geniş kitleler tarafından da tanınmayı hak ediyor. Belki de bu dönemin hızlı tüketim toplumunda, merakını gidermek ve geçmişle şimdi arasında bir köprü kurmak isteyenler için Filibeli Ahmed Hilmi gibi isimler, bize yeni kapılar açabilir. Ne dersiniz?
Yaralandığım kaynaklar :
(https://www.academia.edu/116172653/%C5%9Eehbenderz%C3%A2de_Filibeli_Ahmed_Hilmi)
( https://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ahmet-sehbenderzade)”