Keskin zekasıyla kaleminin mürekkebini dolduran, gözlerinin ışığıyla güneşi solduran, adını andığımda heyecandan kalbimi durduran muhteşem kadına,
Sevgili Agatha Christie,
Son ayrılışımızdan beri aklımda kalanlar, hala çizgileri silinmemiş hatıralar. Yıllar önce, Oxford Wallingford’da seni ziyaret ettiğim güne ait sahneler zihnimde canlanıyor. Veda bile etmeden terk ettiğim ıssız sokaklarda kayboluşum, sonra tam kavuştum derken seni derin uykularda buluşum. Öyle sessiz, öyle yorgun yatıyordun ki, sanki uğruna işlenen tüm cinayetlerin ağırlığı üzerine çökmüştü.
Acaba dudaklarımdan şiir gibi akıp dökülen o sözcüklerin sıcaklığı, biraz olsun seni ısıtmış mıydı? Sesimin ağaçlara tırmanıp, deli rüzgarlarla savrularak ruhuna ulaştığını ve kulaklarında yankılandığını hayal etmiştim.
Kaleminin can verdiği Mösyö Hercule Poirot ve Miss Jane Marple, hala aklımın derinliklerinde yaşıyor. Sevgili Yüzbaşı Arthur Hastings ve Baş müfettiş Japp’i de unutmuş değilim. Hikayelerin son bulduğu yerde, kurgusal gerçekliğimdeki varoluşları başlıyor.
Kitaplarının sayfalarını her içime çekişimde duyduğum, havadaki o cinayet kokusu… Bambaşka bir aidiyet duygusu…
Toz pembe hayallerimi kana buladığın, aklımı esir aldığın gerçek yalanlar. Sırlarından örülmüş zırhlarıyla kendini aklayan suçlular, masumiyetin gölgesinde saklanan kurbanlar.
Uykularımı çalıp kaçan gecenin davetsiz misafirleri, kandan elbiseler giymiş soğuk bedenler. İçimdeki ürperişle birlikte, gözlerime dolan berrak kristaller.
Pera Palas Oteli’nin 411 numaralı odası, buram buram sen kokuyor. Agatha Christie manzarası, İstanbul’un güzel kızı Pera’nın yüzünü aydınlatıyor. Gidişinden bugüne, Doğu Ekspresi’nin vagonları bir daha hiç cinayetle yüzleşmedi. Nil Nehri’nde patlayan silahların sesi yokluğunda sustu. Sonrasında, sadece suyun kendini kıyının kollarına bırakıp dans edişi duyuldu.
Kader gibi duvara yazılmış o lanetli şiirin mısralarında kaybolan On Küçük Zenci… Hiçbiri geri dönmedi. Belki birgün biri gelir ve gidenlerin ardından teselli verir umuduyla hala bekliyorum. Ve Perde İndi, aslında yüreğime derin bir sızı indi. Herşeye rağmen yaşıyorum ama bir şeylerden yoksun, çünkü sen yoksun.
Sensiz cesetler sahipsiz, cinayetler faili belirsiz, kahramanlar kimsesiz kaldı. Kitapların, hala rafların en güzel köşelerini süslüyor. Seni kendime saklamayı tercih ettiğimden, eski basımlarından yaptığım koleksiyona benden başkası dokunamıyor. Parmak izlerimiz yıllanmış sayfalarda birleşiyor.
Senin yolundan gitmeye karar verdiğim günden beri, kafamda hep birbirini öldüren hikayeler dolaşıyor. Herkes benim için “Yeni bir Agatha Christie doğuyor!” dese de, yazmaya başladığımda yüklem kararsız cümlelerimi bırakıp gidiyor.
Lütfen zihnime ok gibi saplanan soruya cevap ver! En azından bana bir ses, bir işaret ver. Söyler misin polisiye romanların kraliçesi, sıradaki cinayet hangisi?
SİNEM YAVUZ
Aralık 2024