Yeryüzüne Düşen Kanatlar

Yazar : Baran Onat Yıldırım / Hikaye

Yeşil şapkalı kahverengi ağaçların arasından küçük bir kız koşuyordu. Arkasına bile bakmadan, aklına bile sormadan… Ne kadar ilerlerse onun için daha iyiydi. Aradığını nerede bulacağını bilmiyordu ama sadece belli çocuklar bunu bulabildiğine göre uzakta bir yerde olmalıydı. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu, sadece bacaklarındaki yorgunluğu hissediyordu.
Hala daha hışırtılar geliyordu. Laçin buraya kadar gelmişken, artık yakalanamazdı. Sesin olmadığı yöne doğru koşmaya devam ediyordu. Kahverengi izlerin de o yöne doğru gidiyor olması güzel bir tesadüf de olmuştu. Gece başlarken kaçmaya başlamak çok iyi bir plandı, çünkü ailesinin ve köy halkının dikkatlerinin dağınık olacağı saatler gün batımından sonraki saatlerdi. Şimdi de kahverengi ağaçları, çamurları ve izleri ayıran şey, göklerdeki dolunayın ışığıydı.
Laçin’in koşmaktan etrafına bakıp manzarayı içine çekecek zamanı yoktu ama geceye ve dolunaya alışıktı. Severdi her gece, camdan dışarıya bakıp dolunayı aramayı… Yıldızları teker teker sayıp, sonra da aya bakmayı… Gökyüzünün en büyük yıldızı… Sanki bir deniz feneri gibi ortalığı aydınlatıyordu hep. Bakıp bakıp büyülenmiş gibi oraya gitmek istiyordu. Nedenini bilmiyordu, ama orada olmak istiyordu.
Yerdeki hayatı da çok kötü değildi aslında; evi vardı, ailesi vardı. Her sabah kalktığında önüne kahvaltı gelirdi. Yürüyeceği yol da belliydi. Köyün merkezindeki merdivene giden, karanfillerle bezenen bir yol… Merdivenin indiği atölyede geçecekti ve geçiyordu da günleri. Köyün çoğu çocuğu bu atölyeye toplanır ve sihir çiftçiliği öğrenirlerdi. Yapacakları iş basitti, onlara verilen tasarımları sihirle bezenmiş özel papirüslere çizmeleri gerekiyordu. Çok yavaşça, sakince… Çizgide hata olmaması için…
“Duydun mu Laçin? Toygar kanatlanmış diyorlar.”
Laçin’in adımları bir anda kesildi. Tekrar etrafına bakmaya başladı.
Solunda ya da sağında yine yeşil sapkalı ağaçlar vardı ama Laçin, sarışın bir kızı arıyordu. İynem’i duymuş gibi hissediyordu. Belki o daha yolun sonuna varmamıştı. Beraber konuşa konuşa inerlerdi. Muskaları çizerken ağzı yorulmazdı, burada yorulması için hiçbir neden yoktu. Etrafına baktığında kimseyi göremiyordu ama… En azından arkasında herhangi bir el ışığı da görmüyordu.
Tabi İynem’in hala varmamış olma ihtimali çok düşük bir ihtimaldi, onun üç gün önce gözden kaybolduğu düşünüldüğünde ama Laçin bir an umutlanmıştı. Yolculuğu yalnız geçirmektense yanında en iyi arkadaşı olmasını tercih ederdi.
Üstünde paltosuyla çıkmıştı ama yüreğine bir titreme gelişini engelleyememişti. Bacakları da koşmaktan dolayı yorulmuş, güçsüzleşmişti. Arkasındaki ağaca yaslandı ve nefeslerini derinleştirdi. Ne kadar çok enerjisini toplarsa o kadar iyiydi, köy halkının onun arkasından gelip gelmeyeceğini bilemiyordu çünkü. Ciğeri açıldıkça gözleri kapanıyordu. Zihni de gözünün karanlığına yavaş yavaş çekiliyordu.
“Duydun mu Laçin? Geçen gün Saner atölyeye gelmeyi bırakmıştı ya… Onu gökyüzünde uçarken gördüm. Ona benziyordu, ama şimdi bilemedim ki… Ay ışığı gözümü almıştı uçana bakarken.”
Laçin’in tüyleri diken diken oldu yine… Toygar’ın burada olma ihtimali yoktu. Başka bir şeyler oluyordu. Gözlerini açtı ve etrafına hızlı hızlı baktı. Bu orman sihirliydi, evet ama ailesinin onu uyardığı tehditlerden birine benzemiyordu. Onların uyardığı yaratıklar hiç başkalarını taklit etmiyordu. Ne olabilirdi ki bu ormanda?
“Duydun mu Laçin? Dün gece Sağın ormanın içinde bir ateş görmüş.”
Laçin’in önündeki ağacın yeşil şapkası yerini kızıl bir aleve bırakırken, Laçin de ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Şu anda koşmaya çalışsa bile, kalan enerjisi ile çok fazla uzaklaşamazdı. Cebinde çok fazla büyü getirmemişti aslında, birçoğu da enerji açlığını karşılaması içindi. Eğer ki, bu ağaç düşmanca tavır sergileyecekse cebindeki zayıf seviye durdurma tılsımlarının onu durdurmasına yeteceğini umuyordu. Elini cebine soktuğunda da yeni bir ses duydu.
“Küçük kız, diğerleri gibi umut mu arıyorsun?”
Laçin hala elini cebinde bekletiyordu.
“Korkun çok normal ama yakın zamanda bana güvenmen gerektiğini anlayacaksın. Ondan önceyse konuşmamız gerekebilir.”
Laçin’in kendisi bile fısıltısını duymuyordu. “Konuşmak mı?”
“Evet küçük kız. Seni özgür bırakacak kanatları arıyorsun. Neyin izlerine bakarak aradığını bilmiyorsun. O yüzden de sana yol gösterecek birini istiyorsun. Senin gibiler, hep bunu ister. Diğerleri de istedi. Beni buldular.”
“Kimsin sen?”
“Ben senin köyün ile ormanın sihirli yüzü arasındaki sınırı korurum. Buralardan geçenlere yardımcı olurum. Genellikle konuşmam ama sen konuşan birini istedin. Sana aradığını bulman için gereken son şeyi söyleyeceğim.”
“Neymiş o?”
“Umutlara erişmek için her zaman kendinden bir şeyler feda etmen gerekir. Feda ettiklerin arkanda hayat kızılından yol izi bırakacak. Senin takip ettiğin izler gibi, diğerleri de seni takip edecek. Kaçmaya çalıştıklarını düşün, onlar seni umuduna götürecek. Bu sınırdan geçtiğin anda, köye geri dönmeyeceksin ama kederin köyü örtecek.”
Laçin, ormanda arkasına baktı bir defa daha… Uçmayı neden istemişti ki ilk başta?
Sadece kalem oynatacaktı sonuçta, çok yavaşça… Çok dikkatli… Bir milimetre bile dışarıya taşırmadan… Oturduğu koltuktan kalkmadan… Dışarıdaki kuşların ötüşünü dinlerken… Hep kuşların neler gördüğünü merak ederdi. Sürekli istedikleri yerlere uçuyor, sürekli istedikleri şeyleri yapıyorlardı. Laçin’e tehlikeli olduğunu söyledikleri ormanda gezip, sonraki gün yine de neşeli neşeli ötmeye devam ediyorlardı. Laçin ise gün boyunca yerin altında, tek bir koltukta oturmak zorunda kalıyordu.
Tekrar yüzünü ormanın derinliklerine çevirdi. “Teşekkürler. Devam edeceğim.”
“Eğer devam etmeyecek biri olsaydın, buraya kadar gelemezdin. İyi yolculuklar.”
Laçin’in önündeki ağacın ateşleri sönüyor, Laçin de tekrar ayağa kalkıyordu. Yürümeye devam edecek kadar enerjisi vardı. Ağacın son kıvılcımları da sönerken aklında tek bir düşünce kalmıştı.
“Uzaklara uçmak istiyorum.”
Etrafında ışık kaynağı olarak sadece Ay kaldığında yoluna devam etti. Ne kadar daha yürüyeceğini bilmiyordu ama çok kalmadığını umut ediyordu. Orman ise bir süre sonra onu duyar gibi dileğini gerçekleştirdi.
Laçin bir anda sağından gelen bir düşme sesi duydu. O yöne döndüğünde ağaçlardan başka kimseyi görmemişti ama yerden bir ışık yakalanıyordu gözüne.
Yere baktı, yansımaya doğru… Bir çift kanat duruyordu orada. Yaklaştığında onların üstünden ay ışığının yansıdığını fark etti. Eline aldığında da, incelemeye çalışırken bir bıçağın sertliğini ve sivriliğini fark etti. Parmağında oluşan incecik bir kesik onu olacaklar hakkında uyarır gibiydi.
Kanatta sırtına takacağı bir ip arıyordu. En azından kanadı kendine bağlayabilecek bir düzenek. Sonuçta takamadıktan sonra kanat neye yarardı? Kanatların kendileri metalden yapılmıştı ama hafif hissettiriyordu. Boy olarak uzun, en olarak ince yassı parçalara bağlıydı. Yassı parçanın ucu da keskin kılıçları hatırlatıyordu.
Laçin bu parlak ve göz alıcı kaçış biletlerinin her tarafına baktı. Parmaklarını birkaç kere kesmiş olması bile onu engellemedi. Tekrar baktı, çevirdi, tekrar baktı. Tekrar çevirdi, öyle baktı. Bir türlü onlarla ne yapması gerektiğini anlayamıyordu. Birkaç dakika inceledikten sonra, derin bir nefes verip metal yığınlarını yere fırlattı.
Gözlerinin ıslanmasını engelleyemiyordu. Çok yaklaşmıştı Ay’a gitmeye… Bütün çabası burada bitemezdi. Bunu düşünürken, elindeki kesiklerin birinden dökülen kan damlaları çekti dikkatini. Kan damlaları kurumaya başlamış ve kahverengi bir iz bırakmışlardı. Kanatların ince uçları da toprağa saplanmış, bu şekilde ayakta duruyorlardı.
“Umutlara erişmek için her zaman kendinden bir şeyler feda etmen gerekir. Feda ettiklerin arkanda hayat kızılından yol izi bırakacak.”
Ağacın ne dediğini çözdüğünü düşünüyordu artık.
*******
Laçin sırtında duyduğu acıyı bastırmaya çalışıyordu. O ağaçların üstünden uçtukça, ay ışığının yansıdığı kanatlarından kırmızı bir yol dökülüyordu. Köyüne döndüğünde de eski memleketine bakmakla vakit kaybetmedi. Gitmek istediği bir yer vardı. Köyün yetişkinleri gözlerinde korkuyla onu izlerken, o uçuş yönünü yukarıya çevirdi. Gökyüzünde yükseldikçe de, onun kanatlı gölgesi bütün köyü karanlıkla örttü.

Bu yazıyı okudunuz mu?

‘Haldun Taner Öykü Ödülü’ yarışması yılın öykücüsünü seçiyor

Yılın En İyi Öykü Kitabını belirlemek amacıyla gerçekleştirilen Haldun Taner Öykü Ödülü yarışması, bu yıl …