Müsevver ,Terk-i Dîdâr, Yağmur ve Gece

Müsevver

Resim: Mehmet Mücahit Yurteri

Ol cenneti sorarsın nerede diye
yanındaki cennettir dönüp baksana
korkarsın cehennemde yanarım diye
önündeki ateştir bir dokunsana…

Alâ mıdır, valâ mıdır bilemem
zor sorunun cevabını veremem…

Minneti sorarsın hüzünlü günde
daracık sokakta eskimiş handa
cinneti sorarsın delilik serde
gözünden gönlüne bir yakınsana…

Öyle midir, böyle midir diyemem
ol gönülün sevabını bilemem…

Cennet ve cehennem senin içinden
durmaya hacet yok, geçme göçünden
gurbet de sıla da kimin suçundan
bugünden yarına hüküm versene…

Sevda mıdır, evla mıdır hanende
sağındaki solundaki ol sahne
sevmekten korkarsın kanarım diye
dikensiz gül varsa bul getirsene..

Var mıdır, yok mudur göze gözüken
vakit hızlı geçer bazı, belki de erken
zilleti kınarsın günahtır diye
hele bir güçlen de hal göstersene…

Seferiyken belli olur cananın hası
içilir mi içilmez mi duru çorbası
oturduğun yerden ne bileceksin
giyinmemiş daha atlas libası…

Ey gönül azıcık sevsen de canı
mutlu etmek zordur cümle cananı
sen cennet söylersin ol lalezara
o anlar ki cehennem gülden de alâ…

Velhasıl, sen dilersin azıcık zelzele
o ister ki olsun devr-i âlemde deprem
bilinmez kul mudur köle mi mülhem
düşürmüştür yere ol mahzun perçem…

Ey Hayat! Sal şairin iki cihan etmez
şol yakasını
ayniyla vaki değildir
ne cehennem ne cennet
ol garip canda
kopacaksa kopsun artık
kopsun artık ol kızılca kıyamet…

Bülent Öntaş, 29.06.2025, Maçka/İstanbul

Müsevver: Çevresine sur, duvar çevrilmiş, korunmuş

****

Terk-i Dîdâr

Varlığa yokluğa düşerse yolun
Uzanır mı harama kısacık kolun
Neredeydin muhterem, nicedir sağın solun
Hani ya tanrılar, hani ya kulun…

Ölmez otu versem atarsın ağza
Hep bana rabbena, nerede rıza
Yolun düşer ise bir de arsıza
Hani ya sanrılar, hani ya dolun…

Giderim giderim çok uzaklara
Düşmeyin ardımdan boş tuzaklara
Dün harabeydi ol Kerem, nicedir Aslı
Hani ya sevdalar, hani ya ölüm…

Baştan sona kadar yalandır cihan
Söylediğim doğru, yazdığım ilan
Sevdiğimsin, baş üstünde istilan
Hani ya dudaklar, hani ya gözler…

Sevmezem vedayı, ayrılık güman
Göz göze gelirse umarsız bir an
Sevgiliye düşer özen ihtimam
Hani ya aynalar, hani ya duvar…

Uzatmak yakışmaz sözü ozana
Tel koparsa kopsun çalsın bağlama
Ne laf anlatırsın cümle âleme
Hani ya çalgılar, hani ya davul…

Mahlasım yok havas ilmi değilim
Nerede kaldı irfan, nerede bilim
Han hamam bilmezem, çıplak bedenim
Hani ya soylular, hani ya avam…

Sahipsiz mısralar kızıla çalsın
İsterim rüyalar güzele doysun
Ne ümit tükensin ne güller solsun
Hani ya ufuklar, hani ya çizgi…

Bülent Öntaş, 29.06.2025, İstanbul

Dîdâr: Görüş, görme gücü/Yüz, çehre, suret.

****

Yağmur ve Gece

bambaşka yağmurlar yağar/eski günden
zifir geceye
ateşi ıs-lık-latan damlaları düşer/kara kapıya
hayat bir hengame
serde öteki yüzü vardır beşerin
ıslaktır hece
edecek bir sözü olacaktır
elbette neferin
laldır
bir suskunluk baskın gelir/dili neylersin…

söylene söylene uzaklaşır kervancıbaşı
şerdir nefreti çağıran zaman
sürüye kurtlar dadanır/serilir post ortaya
belli ki ahmaklık
boşa tüten dumanın tutunacak bacası yoktur
bir yoksunluk küskün gelir/külü söylersin…

hani garipler, hani muharipler
sesi
nefesten
uzaklaşanların
cenneti nerede
bir sabahın cenginde yenik düştüler yine
olsa da nağmesi güzel sözlerin/özü vardır/gözü vardır herşeyin
uzaktır
döner yüzünü maziye
o eski rehberin
bir yorgunluk coşa gelir/seli neylersin…

varılır mı gölgeye kırmızı gül dermeden
tesadüf değildir yol/yolculuktadır neden
hangi şaşkın denginde yanıldı yine
unutulur
açıkta kalanın düğmesiz mintanı
göz kalır tende
tuzaktır
söner gecesi akşam olmadan mahperin
kül uğruna heba olur fırtına/yeli özlersin…

Bülent Öntaş

Bu yazıyı okudunuz mu?

Garip Sevdalar

Bugün efkârlıyım, sazlar çalmasın. Dökeyim hüznümü, kalem ağlasın. Aşkın ateşiyle köz oldu küller. Sevda garipliğine …