Zaman Çarkına Düşen Tekrarlar
Güzel bir seyahat dileyerek doğup büyüdüğümüz topraklara yola çıktık. Her bir taşın altında ve üstünde izler bırakılmış yıllar. O kadar çok eskilere gitmeyi düşünmüşüz ki, gençlik dostuyla karşılaşmamız pek manidar oldu. İkimizde Sinn-i kemal yaşı geçmiş olarak yılların bilançosunu anlatır bulduk. Yanından ayrıldım. Nefsimi dinledim. İşittim ki, aynı sözleri söylüyor. Hayıflandım. Yazdım.
Her yeni bir gün umut yolculuğu içimizde açarken, ya bir kara zakkum veya bir sümbülü elimizde tutmuşuz ve bu bizi hayatın tekrarına düşürmüş.
Her fırsatta olumlu olumsuz yaşadıklarımızı dile getirmemiz, yaşayamadıklarımızın hapsine sebep olurken, senelere saklanan ümitler, umudun sahnesini her geçen gün kapatmış. Güzel şeylere küstürmesi bizi acıya meyilli hale getirmiş.
Oysa yeni başlangıçlar, geçmiş gitmiş olaylar geride bırakıldığında yeniler hazırlanmış. İnsanın yaşam faktörü, kendi bünyesinde oluşturduğu sunumları ve kendi hikayesindeki sayfası. Dehr yolcusu bir çiçeğin açtığı zamanda, bir böceğin yaşadığı yerde, gecenin karanlığı, gündüzün beyazı, yıl, ay, gün, saat ve saniyelerin içinde oluşuyormuş.
Hayat bizi her zaman soru ve cevapları değiştirerek yeni sabahlara uyandırmış. Bazen bildiğimiz yerlerden soru geldiği gibi cevaplar hep aynı olmamış. Bazen merhamet sorusu merhametsizlik olarak anlaşılması, vicdanın algısına göre şekil alarak harekete geçmiş.
İnsan kendi fikrini ön sırada tutmak istese de, hayat ona kendi planını öncelik olarak sunmuş. Kişinin kendini yönetme biçimi, en iyi kendi varoluş hikayesini bilmesi, kimlik arayışı, kaybolmuş parçaları bulması. Ona verilen hayat ve sürdürdüğü yaşamın farkına varması, buluşma yerine getirmiş.
Hayat her nesnenin kendine has görevini bilgelik olarak algılaması, vazifesindeki taksimi bilmesi. çünkü hayat bir oyun, sahnelemekle perde açılmış. Roller açık ve seçici olarak kurgulanarak sunulmuş. Anlamsızlık ve karışıklık oyundan çıkartmış. Tamamlanmayan sahne tekrar tekrar gelmiş.
Hayat ve yaşamın koridorunda yürürken değişimler için birçok yeni tayinler, yeni atamalar, kariyer ve mevki İlahi adaletin yürürlüğüyle oluşmuş. Külli ve cüz-i irade aynı kefede sunulan yaşam gayreti. kararsızlıklardaki çelişki, ikilemde kalma, ruhun bilgeliğini elinden alırken, adalet temsilcisi olan mutluluk bizden uzaklaşmış.
Hayatın içinde yaşananlar karşısında maskemizi düşürebilmişsek, hesabı dürüstlük ile kapatmışız. Oysa her yeni sayfa, bizi negatiften arındırmak için gelmiş.
Hayatın unutturmadığı şey kendisinde kaybolmuş bir benlik; tozdan nem kapar, her şeye bir kulp, her şeye bir kurgu işler ve sonuç anlam arayışını yitirmiş. Ehemmiyet perdesindeki özlem ve hasret bir örümcek ağına dönüşü vermiş.
Hamuru sevgiyle yoğrulmuş insan, birçok vazife ve hizmet için kendini çözmesi ve bu süreçte acı ve tatlı şeylerle olgunlaşma evresini yaşaması. işte burada arayışın gayesi, ona verilen rehberlik akçesi olan doğruluk ilmi, inanca yönelmesi ve insanın ruhsal gelişimini yöneten ve ruhu büyüten varlık arayışını bulması olmuş.
Gerilimsiz bir hayatın çabası, göstermeye çalıştığı hedef, seçilen bir amaç ve bin bir uğraş içinde mücadele azmi, kişinin kendini kendi tarafından bulabilme güdüsü, içgüdüsel yaşamın temeli olduğu gerçeğini gözler önüne sermiş.
İnsan rolünü en iyi şekilde oynama becerisi, fıtratındaki artıları ve eksileri sevmesi, yapabilirim dediğinde yapması veya yapamıyorumu kabullenmesi.
Kişi kendi özelliklerini bildiğinde, ikinci adım varlığının anlamı olan hayatı görmesi, üçüncü adım artık somut olarak varlığın anlam arayışı yaşam çiçeği inanca tutunması olmuş.
İnsan dünya hayatında olaylara tek yönle bakarken, acıyı kendine çekerek kaderi olduğunu görmeye devam etmesi ve acısını kendi görevi olarak kabul etmesi yaşamda onu güçsüz bırakışını izlemesi ve izletmesi olmuş.
Ve ona bunu tek ve eşsiz görevi (işidir) diye düşündürülmüş olması, sevme ve sevinci acıya karıştırması. Ve sonunda öyle bir düzleme gelmiş ki, kimse bu davranış karşısında, onu bu acıdan kurtaramaz ya da onun yerine acı çekemez duruma düşmüş. Eşsiz fırsat olarak gördüğü ve taşıdığı yüke katlanma, rolüne tutku ile bağlanma, tek düşüncesi haline gelmiş.
Sanki bunlar olmayınca hayatta kalma şansı asla yokmuş gibi umutsuzluğunu koruma altına almış ve olay örgüsü onu görmek istediği sahneye davet etmiş.
İnsanın heybesindeki azık, emir ve kurallar, iyi ve kötü kavramı; zıtlıklarla harmanlanmış birliktelik. Yani görevleri ve karakter özellikleri, becerisini yerinde kullanma ve sınırları çizebilmesi; sepetindeki doğruluk meyvesi onu büyütüp koruması ve yüceltmesi. İşte zaman çarkında tekrarlara düşmemiz, devamlılık isteği, insanın kendi kendine gönderdiği mesaj ve yazdığı mektup olmuş.
Yaşadıklarımıza tutunmayalım, yaşamadıklarımıza odaklanalım. Her yeni bir sabahı, uyanış olarak görelim ve her yerde her şeyde bu sözü soralım ve sordurabilelim. “Hayatında şu sıralar yeni başladığın bir şey var mı.”
Gülseren Gül