Tuhaf bir rüya gördüm dün gece, güzel bir kadının rehberliğinde dünya turuna çıkmışım, bu ekonomik şartlarda anca rüyamda çıkarım zaten dünya turuna. Uyanır uyanmaz ne rüyaydı be! Dedim kendi kendime. Sonrasında rüyamın zaman içerisinde beynime giden birçok görsel ve işitsel veri akışı ile ilgili olduğunu anladım. Bulanık sisler içindeki siluetleri hayal meyal hatırlasam da rüyamdaki sesler hala çınlıyor beynimin içinde.
Sadece dünyanın harikalarını değil, dünyanın dramını da gördüm rüyamda. Aklımda kalanlar; göz alıcı piramitler tapınaklar kaleler şatolar saraylar, bunların yanı sıra savaşların yükü altında ezilen göç etmeye zorlanan masumlar, açlıkla yoksullukla hastalıklarla mücadele eden insanlar, gülmeyi bilmeyen korku ile büyüyen çocukluğunun tadını çıkaramayan çocuklar, kandırılan kötü yola sürüklenen hatta öldürülen kadınlar, modern köleler, en pis işlerde çalışan çocuk işçiler ve nice dram dolu hayatlar.
Kaç kıta, kaç ülke, kaç şehir gezdiğimi hatırlamıyorum ama rüyamın bitmesine yakın rehberim, şimdi çok enteresan bir ülkedeyiz diyor ve bulunduğumuz şehrin ülkenin başkenti olmasa da dünyanın en güzel şehirlerinden biri olduğunu ekliyor. Ayrıca ülkede en önemli sorun olarak hayat pahalılığının başı çektiğini ardından işsizlik, adalet, terör, mülteci sorunu, rüşvet ve yolsuzluk geldiğini anlatıyor.
Adeta büyülenmişçesine şehri gezerken, yoğun trafik, park yeri ve çevre temizliğinin şehrin önemli sorunları olduğunu fark ediyorum; ortak alanlar, park, bahçe ve sokakların pek de temiz olmadığını görüyorum. Şehrin sokaklarında hiç köpek olmasa da çok sayıda kedi olduğuna, şehirde yaşayanların kedileri candan sevdiklerine şahit oluyorum. Ayrıca rehberimden, sokaklarda organize suç örgütlerinin ve çetelerin cirit attığını, suç makinası magandaların kol gezdiğini öğreniyorum.
Rehberim bir yandan anlatıyor bir yandan geziyoruz. Bir ara bana; kalabalık yerlerde ve toplu taşımada cüzdanıma ve telefonuma dikkat etmemi, yankesicilik ve kapkaç olaylarının sık yaşandığını söylüyor. İşlek bir cadde kenarında yürürken iki araç şoförünün yol verme meselesi yüzünden tekme tokat birbirlerine girdiğini, hemen ileride köşe başında yine iki kişinin park yeri yüzünden kavga ettiklerini, birinin diğerinin arabasına zarar verdiğini görüyoruz, rehberim; bunlar birbirinden şikayetçi olmaz, olsalar bile tutuksuz yargılanırlar diyor. Az ileride meydanda iki gurubun küfürlü bıçaklı sopalı kavgasına tanık oluyoruz, savaş alanına dönen meydanda ilk bakışta yerde yatan bir yaralı görüyorum, rehberim; bunlarda adli kontrol şartıyla serbest bırakılırlar, çabuk buradan uzaklaşalım diyor.
Sonrasında yalınayak dilendirilen çocukların acıklı hallerine ve birkaç zibidinin genç bir kıza laf atmasına şahit oluyoruz. Rehberim; bu çocukları dilendirenler en fazla para cezası alırlar, diğer zibidilerinde belki onlarca suç dosyası vardır ama, dışarıda geziyorlar diyor ve ülkede kısa süreli hapis cezalarının genellikle yatarı olmadığından, denetimli serbestlik, koşullu salıverme gibi hukuki terimlerden bahsediyor. Rehberim anlattıkça ülkenin adalet sistemi hakkında, kafamda bir takım soru işaretleri oluşuyor.
Çarşı pazardan geçerken tartışmalara bağrışmalara tanık oluyor, sert bakışlı öfkeden patlamak üzere olan insanlar görüyorum. Sonra çocukları acımasızca öldürülen annelerin, babaların eylemine denk geliyoruz. Rehberim; bu ailelerin evlatlarını öldürenler yaşları tutmadığı için mahkemelerde çocuk muamelesi görmüş ve az ceza almışlar diyor. Bense şaşkınlık içinde insan hayatı bu kadar mı ucuz? Bu cinayetleri işleyenlere müebbet versinler, suç işlerken taciz ederken, gencecik kızları delikanlıları öldürürken çocuk değiller de mahkeme karşısında nasıl çocuk oluyorlar? Cani bence bunlar çocuk falan olamazlar, diye kendi kendime söyleniyorum.
Şaşkın, gergin ve üzüntülü halde yürürken, içerileri tıklım tıklım kapılarının önünde masa ve sandalyelerde boş yer olmayan kafelerle, restoranlarla dolu uzunca bir sokağa giriyoruz. İlk bakışta gençlerin lüks içindeki durumları gözüme çarpıyor. Rehberim buralara gelen çoğunluğun öğrenciler olduğunu söyleyince; zor şartlarda geçen öğrencilik yıllarım aklıma geliyor ve içimden rehberim yanılıyor sanırım, bunlar öğrenci olamaz diyorum.
Rehberim anlatmaya devam ederken bir mekâna girip oturuyor ve yemek siparişi veriyoruz. Şehirde gezdiğimiz tarihi ve turistik yerler olsun, rehberimin bulunduğumuz ülke ve insanları için anlattıkları olsun, şehri gezerken gördüklerim duyduklarım olsun, sanki rüyada dejavu yaşıyorum.
Hangi ülkedeyiz neresi burası derken, uyanıyorum.
Ümit TÜKENMEZ
Ağustos 2025
Halk Edebiyatı Dergisi İnternet Sitesi

