Nedir Bu Dil Felsefesi – 3 (Chomsky)

Nedir Bu Dil Felsefesi – 3 (Chomsky)

Noam Chomsky’nin “Syntactic Structures” (1957) adlı eseri, Dönüşümsel-Üretken Dilbilgisi teorisini ilk kez kapsamlı olarak sunduğu temel eseridir. Bunun yanında iki eseri daha vardır; ancak ben esasen konuyu, bildiğiniz gibi, güncel ve anlaşılır örnekler üzerinden anlatmak istiyorum. Onlara kısaca daha sonra değineceğim.

Dil felsefesi ve dil çalışmaları birbirinden ayrı değildir. Her bir filozof diğerinden etkilenir. Ya onu destekleyerek ilerler ya da karşıt görüş sunarak yepyeni bir pencere açar. Mesela Chomsky, davranışçı olan Skinner ve Bloomfield’a karşıt görüş geliştirirken, düalist yaklaşımı olan Descartes’tan etkilenmiş ve ondan ilhamla dil felsefesinde başka bir alan açmıştır. Burada küçük bir parantez açayım: Skinner, davranışların şekillendirilmesinde nasıl ki pekiştireçler önemliyse dilin de “edimsel koşullanma” ile öğrenildiğini savunuyordu. Örneğin, bebek doğru sesi çıkardığında annenin gülümsemesi gibi. Çocuk bir ağaç (uyaran) görür, “ağaç” der ve ebeveyn onaylarsa, çocuk kelimeleri, sonra cümleleri edimsel koşullanma ile öğrenir. Chomsky ise buna karşı çıkar. Tam tersine, insanların doğuştan dil donanımı ile dünyaya geldiğini (Dil Edinim Mekanizması), maruz kaldıkları sınırlı dil verisiyle bile kendi dillerini kısa sürede ve kolayca edinebileceğini söyler. Böylece hangi ülkede doğarsa, o ülkenin diline maruz kalır ve o dili konuşur.
“Aspects of the Theory of Syntax” (1965) adlı eserde, derin ve yüzey yapı ayrımı gibi kavramlar daha detaylı ele alınmış ve dilbilgisi modeli daha da geliştirilmiştir.

“Language and Mind” (1968) kitabında, dilin doğası ve insan zihniyle olan ilişkisi üzerine daha felsefi bir bakış açısı sunar. Özellikle bu eserinde Chomsky’nin çalışmaları, o dönemde davranışçılığın egemen olduğu psikoloji alanında “Bilişsel Devrim”in kıvılcımını ateşlemiştir. Bu devrim, insan davranışının sadece dışsal etkenlerle değil, zihinsel süreçler (düşünme, anlama, dil) ile açıklanması gerektiğini ortaya koymuştur. “Language and Mind”, dilin sadece davranışsal bir fenomen değil, aynı zamanda insan zihninin doğuştan gelen ve biyolojik bir parçası olduğunu ileri sürerek dilbilim ve felsefe alanında köklü bir paradigma değişikliği yaratmıştır.
Elbette ki felsefi yaklaşımları kendi dönemi içinde değerlendirmek gerekir; ancak Chomsky’i yazarken şu da aklıma takılmadı değil: Bir dilin davranışçıların dediği gibi değil de bizde var olan sistemden kaynaklı olduğunu ileri sürüyor ya, günümüze göre yapay zeka üzerinden aslında bu fikrin bir kısmı çürütülmüş gibi geliyor, tabii şimdilik. Şöyle ki, yapay zekâya sonradan yüklenen verilerle yani makine öğrenmesi modelleri, milyarlarca metin verisi üzerinden istatistiksel bağlantılar kurarak dili öğrenir. “Soğuk” kelimesinden sonra “buz” kelimesinin gelme olasılığının yüksek olduğunu, “sıcak” kelimesinden sonra “ateş” kelimesinin gelme olasılığının yüksek olduğunu ve bu şekilde dili kullanmayı öğrenirler. Yani dışsal verilere ve istatistiksel olasılıklara dayanırlar. Bu yaklaşım, aslında Skinner’ın pekiştirmeye dayalı davranışçı dil öğrenme modeline oldukça benzerdir.

Chomsky, bu yaklaşımın gerçek insan dilini ve dilin üretkenliğini asla tam olarak yakalayamayacağını savunur. Ona göre, bir çocuğun sınırlı bir veriyle sonsuz sayıda yeni ve doğru cümle kurabilmesi, yalnızca istatistiksel bir öğrenmeyle açıklanamaz. İnsan beyninde, doğuştan gelen, evrensel dil kuralları olması gerekir. Bu kurallar, bir çocuğun duyduğu rastgele sesleri anlamlı bir dil sistemine dönüştürmesini sağlar. Bir çocuğa “kedi” kelimesini yüzlerce kez gösterirsiniz, o “kedi” demeyi öğrenir. Ancak bir makine, sadece “kedi” ve “çiçek” gibi kelimeleri öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda bu kelimelerin aralarındaki tüm ilişkileri istatistiksel olarak çıkarır. Chomsky’ye göre ise bu istatistiksel öğrenme, dilin derin yapısını ve insan zihnindeki yaratıcılığı açıklamakta yetersiz kalır.
Yani bakıldığında hem davranışçı analiz yöntemi geçerli gibi dursa da anlam oluşturmada da Chomsky haksız gözükmüyor. Yani bir nevi hem Skinner hem Chomsky ortak bir noktada buluşuyor gibi düşündürdü bana.

Teknolojik gelişmelerin ışığında birçok teori ve felsefi bakış açısı da yeniden şekilleniyor gibi, değil mi? Dilin önemi gün geçtikçe daha da önem kazanacak diye düşünüyorum.
Gelecek yazımda görüşmek üzere.
Türkan Beyaz

Bu yazıyı okudunuz mu?

İnsanlık Kavramı Üzerine Düşünceler

İnsan denilen canlı olmak ne kadar kolay gelir. Damarlarımızda biraz kan, biraz su; iç organlarımız …