Entellektüel kelimesi neden itibarını yitirdi?

Entellektüel kelimesi neden itibarını yitirdi?

Günümüzde, birine “entellektüel” dediğinizde, bu genellikle bir iltifat olarak değil, bir eleştiri, hatta bir küçümseme olarak algılanıyor. “Entellektüel laflar etme,” “entellektüel takılıyorsun,” gibi ifadelerle, aslında bilgiye, derin düşünceye ve eleştirel akla karşı oluşan bir tür toplumsal alerjiyi dışa vuruyoruz. Bu, sadece bir kelimenin anlamının yitirilmesi değil, aynı zamanda o kelimenin temsil ettiği her şeyin değersizleştirilmesi anlamına geliyor.

Peki, bir zamanlar aydınlanmanın ve ilerlemenin sembolü olan bu kelime neden itibarını yitirdi?
Bu durumu, sistemdeki bir direnç mekanizması olarak görebiliriz. Gelişmek istemeyen, statükoyu korumayı amaçlayan bir yapı, doğal olarak kendisini aşacak, sorgulayacak ve dönüştürecek güçlere karşı bir savunma refleksi geliştirir. Bu durumda, entellektüeller, yani toplumun sorunlarını anlayan, çözüm yolları arayan ve eleştirel düşünceyi teşvik eden kişiler, bu sistem için bir tehdit haline gelir.
Bu çabanın arkasında, gücünü korumayı hedefleyen siyasi otoritelerin de rolü vardır. Kendi sistemlerini elinde tutmak isteyenler, halkın gözünde gerçek bilgiye sahip olanları itibarsızlaştırarak kendi otoritelerini güçlendirmeye çalışırlar. Bu bağlamda, sahte diplomalarla edinilmiş makamlar ve yetkinlikler meşrulaştırılırken, gerçek uzmanlık ve bilgi birikimi olanlar küçümsenir. Bu, sahte bir başarı algısı yaratırken, toplumun en tepeden başlayan bir çürümeye sürüklenmesine sebep olur.

Sosyal medyanın ve hızlı tüketim kültürünün hakim olduğu bir çağda, derinlikli bilgi yerine, yüzeysel ve kolay anlaşılır “hap bilgiler” daha değerli hale geldi. Karmaşık bir konuyu saatlerce inceleyen bir uzmanın sesi, üç dakikalık bir videoda “her şeyi bilen” bir fenomenin sesi kadar duyulmuyor. Bu durum, bilgi hiyerarşisini altüst ediyor. Alanında yıllarını harcamış bir profesörün görüşü, o alanda hiç eğitim almamış birinin popülist söylemi karşısında zayıf kalabiliyor.

Bu süreç, bir toplum için tehlikeli bir yozlaşma ve çürüme belirtisidir.
Gerçek ve doğru bilgi, yalan ve yanıltıcı içeriklerle birbirine karışıyor. Yalanlar, “alternatif gerçekler” olarak sunuluyor ve belirli bir amaca hizmet etmek için dolaşıma sokuluyor. Hakikat ise, çoğu zaman karmaşık ve rahatsız edici olduğu için, “anlaşılmaz” veya “sıkıcı” damgasıyla bir kenara itiliyor. Gerçek entellektüellerin sesleri kısıldıkça, toplumun ortak aklı ve bilinci erozyona uğruyor.

Hakikat ve yalan arasındaki çizginin bulanıklaşması, iktidarını korumak isteyen siyasi otoritelerin de işine geliyor. Bu yapılar, halkın entellektüelleri küçümsemesine neden olacak söylemleri kasten servis ediyorlar. “Bunlar halktan kopuk,” “sadece konuşuyorlar,” gibi söylemlerle, aslında hakikati dile getiren sesleri marjinalleştiriyorlar. Bu durumda, gerçek, en yüksek sesin ve en güçlü makamın sahibi tarafından belirleniyor. Gerçek bilgi birikimi olanlar ve uzmanlar küçümsendikçe, toplumun hakikate ulaşma çabası baltalanmış oluyor.
Bu kısır döngüden çıkmak mümkündür müdür?

Bir toplumun ileriye gitmesi için bilgiye, düşünceye ve entellektüellere tekrar değer vermesi şarttır. Entellektüeller, sadece karmaşık kavramları konuşan kişiler değil, aynı zamanda toplumun vicdanı, hafızası ve yol göstericisidir. Onları küçümsemek, aslında kendi aklımızı ve geleceğimizi küçümsemektir. Hakikatin peşinde koşmaktan ve sorgulamaktan vazgeçmemeliyiz. Aksi takdirde, bilgi kirliliğinin ve cehaletin sarmalında kaybolmaya mahkum oluruz. Gerçek ile yalanı ayırt edemez, muğlak olanın içinde kaybolup gideriz. Anlamak, ayırt etmek ve hak edenlere değer vermek , bizleri yeniden bir araya getirip güçlendirecek ve hedeflediğimiz yüksek geleceği top yekün inşa edebiliriz diye ümit ediyorum.
Türkan Beyaz

Bu yazıyı okudunuz mu?

Sıkışmışlık

SIKIŞMIŞLIK Son dönemde üzerine çok düşündüğüm bir konudan bahsetmek istiyorum. Çünkü 21. yüzyılda herkesin aşırı …