Aynadaki Yansımalar ve Dayatılan Gerçekler: Kendimiz Nereye Kaybolduk?
Sabahları nasıl uyanıyorsunuz? Belki aceleyle, belki yorgunlukla… Belki de sosyal medyada karşınıza çıkan o “kusursuz” kahvaltı tablolarını, pürüzsüz ciltleri, fit bedenleri düşünerek… Derin bir nefes alın ve kendinize sorun: Toplumun ve medyanın durmaksızın üzerimize boca ettiği bu dayatılan rollerden gerçekten sıkılmadık mı?
Ekranlarda, dizilerde boy gösteren o “mükemmel” kadınlara bakın: Dolgu dudaklar, estetikle stilize edilmiş, neredeyse tek tip mimiklere sahip yüzler… Yataklarından makyajsız uyanmayan, saten sabahlıkları içinde protez tırnaklarıyla salına salına yürüyen, sahte bir yaşamın vitrininde sergilenen kadınlar. Onlar, bize dayatılan “olması gereken” eş, iş kadını, sevgili, gelin rollerinin vücut bulmuş hali. Peki ya erkekler? Kaslarını sergileyen, marka saatleri ve gözlükleriyle tepeden tırnağa jilet gibi giydirilmiş, işinde sözü dinlenen, eşine tapan, harika baba adayları… Kalemle çizilmiş gibi kusursuz yüz hatları… Sahi, bizler sadece bu “kalıplardan” mı
ibaretiz?
Zamanla, sosyal medyanın o albenili cazibesine kapılıp, avokadolu poşe yumurta yemeden sokağa çıkmayan, vitamin saatlerini not eden, eşini daha “mükemmeliyle” kıyaslayan birilerine dönüştürülmedik mi? Bu manipülasyonların ne denli iyi organize edildiğini fark etmek için daha neyi bekliyoruz? Sinsice ilerleyen, hayatlarımızın her köşesine sızan bir süreç bu.
Gençlerimizin Sessiz Çığlığı: Beden Algısı ve Sağlık Tehdidi
Herkes kızlarımızın erken yaşta bedenlerini beğenmez hale geldiğinden bahsediyor. Ancak erkek cephesindeki tablo da hiç iç açıcı değil. Ülkemize sinsice dayatılan “kaslı erkek güzeldir” algısı, protein tozlarının ve kas şişiren iğnelerin böbrek ve kalp yetmezliğinden, pankreas ve bağırsak hasarından kimsenin bahsetmediği bir gerçeği göz ardı etmemize neden oluyor. Üstelik ergenlik döneminin hassasiyetinde, aileler ve doktorlar bu konuda bilgili olsa da ergen gençler, onların söylemlerini dikkate alacak zihinsel
olgunlukta değil. Çünkü akran baskısı ve akran fikirleri, her şeyden daha önemli hale gelebiliyor.
Birçok genç kızımız, giyiminden tutun görüntüsüne kadar yemeden içmeden kesiliyor; yanlış kilo algısı onları eve kapatıyor. Çocuklar acımasız. Birbirlerinin zayıflığıyla veya kilosuyla dalga geçmekten çekinmiyorlar. Kocaman insanlar bile bedeniyle mutlu olup dış onaya kulaklarını tıkayamazken, gencecik çocuklarımıza “aman başkasının dediğini takma” argümanı ne yazık ki pek de yeterli gelmeyecektir.
Farkındalık Şart: Geleceğimiz Tehlikede
Acilen bu konuda farkındalık geliştirilmelidir. Çocuklarımız, gençlerimiz nasıl büyük bir tehlikeyle karşı karşıya, farkında mıyız? En iyi eğitimleri de alsalar, en iyi okullara da gitseler, toplumsal ve yakın arkadaşları arasındaki bedensel algısı konusunda olumsuz bir psikoloji geliştirdiklerinde, bugün medyaya yansıyan genç ölümlerin farklı versiyonlarına daha çok tanık olabiliriz. Bu olmasa bile, kendiyle mutsuz, umutsuz, öz değerinin farkında olmayan,
manipülasyona açık nesiller, küresel sermayenin en güzel hedefi haline gelecektir.
Çocuklarımızı ve gençlerimizi sadece fizyolojik olarak değil, zihinsel ve ruhsal olarak da sağlam yetiştirmek zorundayız. Beslemek sadece fiziksel bir olgu değildir. Ruhsal beslenme de en az fiziksel beslenme kadar önemlidir. Kendini oluşturur, karakterini, duruşunu, güvenini inşa eder. Bu durumu artık fark etmemiz gerekmiyor mu? Aynadaki yansımalarımızın, dayatılan gerçeklerin değil, kendi özümüzün bir yansıması olması için bu uyanış şart. Gelecek nesilleri bu zehirli algılardan korumak, hepimizin sorumluluğundadır.
Türkan Beyaz