Nedir Bu Dil Felsefesi Seri 2- Quine – Emprizmin İki Dogması
Daha önce dil felsefesi ile ilgili bir girizgah yazısı yazmıştım. Genel bir bilgi vermiş ve hafiften dil felsefesinin ne olduğu konusunda en azından önbilgi edinilmesi için, kendi ifadelerimi de ekleyip zihninizde bir temel inşa etmeye çalışmanın adımlarını attım diyebilirim. Ama dil felsefesini biraz daha kazımak için sıra sıra gidelim istiyorum. Bu konuda en çok dikkat çeken makalalelerden biri ile devam edebiliriz. Willard Van Orman Quine tarafından ilk olarak 1951 yılında The Philosophical Review dergisi (cilt 60, sayfa 20-43) yayınlanan makalesi daha sonra 1953 ve 1961’de revize edilmiş baskılarıyla From a Logical Point of View adlı kitapta yeniden yayımlanmıştır. Emprizmin İki Dogması. Bu makaleyi İngilizce olarak internet arama motorlarında bulabilirsiniz. Günümüz teknolojilerine biraz yatkınlığız varsa metni birebir yapay zeka ile Türkçe çeviri ile okuyabilirsiniz. Her zaman entegrasyonu sağlıklı bulurum. Tamamen reddetmek yerine kendi alanınızda onu nasıl kullandığınız önemli. Neyse konumuz bu değil elbette. Ouine’ ın dil felsefesi bağlamında bu makalede neler anlatmak istediğini biraz açacağım. Önce makaleyi genel özet yapıp ardından bugün nasıl anlamamız gerektiğini ifade etmeye çabalayacağım. Biraz sabır. Çünkü Quine ın makalesini okurken birkaç kez “ne demek istedi” diye felsefeci olmama rağmen düşündüm. Bazı kavramları anlamak, örneklendirmek konuyu daha anlaşılır hale getiriyor.
Quine, Kant’tan beri süregelen analitik-sentetik ayrımının savunulamaz olduğunu ileri sürer.Analitik ifadeler, kelimelerin anlamlarından dolayı doğru kabul edilen ifadelerdir (örn. “Bekar erkekler evli değildir.”), sentetik ifadeler ise olgulara dayalıdır. Quine’e göre bu ayrımı tanımlamak için sıklıkla başvurulan “eşanlamlılık” (synonymy) ve “tanım” (definition) kavramları, zaten analitiklik kavramına bağlıdır. Bu kavramları tanımlama çabaları, döngüsel bir argümana yol açar.
Eşanlamlılık için önerilen “salva veritate” (doğruluk değerini değiştirmeden) değiştirilebilirlik testi de eksiktir.Örneğin, “kalbi olan canlı” ve “böbreği olan canlı” ifadeleri aynı varlıklara atıfta bulunsa da (aynı yayılımı, yani extension’ı paylaşsa da), farklı anlamlara (intension’a) sahiptirler. Bu test, bir ifadenin olgusal doğruluktan mı yoksa anlamından mı kaynaklandığını açıklamaz.
Quine, yapay dillerdeki anlamsal kuralların (semantical rules) da analitiklik problemini çözemeyeceğini savunur. Bir kural, belirli ifadeleri analitik olarak listelese bile, “analitik” teriminin ne anlama geldiğini açıklamaz.
Makalenin sonucunda Quine, indirgemecilik ilkesini reddeder. Bu ilke, her anlamlı ifadenin doğrudan deneyime indirgenebileceğini iddia eder. Quine, bunun yerine, deneyimin bilimsel teorinin bütünüyle ilgili olduğunu ve her bir ifadenin tek başına doğrulanmadığını savunur. Bu yaklaşım, holizm olarak bilinir: Deneyimin anlamlı bir etkisi, yalnızca tüm bilim sistemine uygulandığında ortaya çıkar. Quine’e göre, eğer bir ifade deneyle çelişirse, bu tek başına o ifadenin yanlış olduğu anlamına gelmez. Bunun yerine, inançlarımızın tüm ağında bir değişiklik yapmamız gerekir. Bu, teorik fiziğin bile ampirik bir ifadeden daha az “olgusal” olmadığı anlamına gelir ve metafizik ile doğal bilim arasındaki sınırın bulanıklaştığını gösterir. Bilimsel mirasımızı deneyime uydurma kararları, rasyonel ve pragmatiktir. Bu nedenle, analitik ve sentetik doğrular arasında keskin bir ayrım yoktur. Buraya kadar okuduğunuz bilgiler tamamen makalenin akademik özetidir. Şimdi biraz açalım.
Ne demiştik Ouine analitik sentetik ayrımının reddeder. Onun bulanık olduğunu söyler. En basit yapay zeka üzerinden bunu düşünebiliriz. Diyelim bir kedi” kavramını öğretmek için yapay zekaya milyonlarca kedi fotoğrafı sunulur. Sistem, bu verilerden hareketle kendi kedi tanımını oluşturur. Sistem için “dört bacağı olan, tüylü ve bıyıklı bir hayvan” analitik bir doğru mudur? Yoksa sadece veri setinde bu şekilde gözlemlendiği için sentetik bir doğru mudur? Quine’ın argümanına benzer şekilde, sistemin “kedi” tanımı, verilerden bağımsız olarak anlamdan türetilmiş midir, yoksa sadece verilere dayanan olgusal bir genelleme midir, bu ayrımı yapmak giderek zorlaşır. Biraz daha anlaşılır hale geldiğini düşünüyorum.
Bir örnek daha verelim . “Sağlıklı olmak, hastalıklı olmamaktır.” cümlesini analitik bir doğru gibi düşünebiliriz. Baktığında sağlıklı bir insan hastalıklı değildir gibi düşünsek de aslında belirsiz bir durum vardır. Çünkü zıt kavramlar gibi dursa da bir kişinin “sağlıklı” olup olmadığı, kan tahlili sonuçları, genetik yatkınlıkları, yaşam tarzı ve psikolojik durumu gibi birçok sentetik (olgusal) veriye bağlıdır. Yani tüm bunlara bağlı iken kesindir diyemeyiz. Bu nedenle de belirsiz bir cümledir. “Sağlıklı olmak” tanımı, bir yandan kelimelerin anlamıyla ilgiliyken, diğer yandan tıbbi veriler, kültürel normlar ve kişisel deneyimler gibi olgularla iç içe geçmiştir. Tıpkı Quine’ın dediği gibi, kavramlarımız deneyimden bağımsız olarak ayakta durmaz.
Holistik bakış açısına da sanırım şöyle bir örneklendirme yapabilirim. Bir yazılımda hata çıktığında (bug- özellikle çocukların tablet oyunlarında sesli konuşmalarında denk gelirim, oyunun bugunu buldum diye), bu hatanın tek bir satır koddan kaynaklandığını söylemek genellikle mümkün değildir. Hata, farklı modüllerin, kütüphanelerin veya veri akışlarının etkileşimi sonucunda ortaya çıkabilir. Hatanın tespiti ve giderilmesi, tüm sistemin nasıl çalıştığını anlamayı gerektirir. Bu da Quine’ın bilimsel teoriler için kullandığı holistik yaklaşıma benzer bir durumdur. Bir yazılım parçasının “doğru” veya “yanlış” olması, tek başına değil, çalıştığı tüm sistemin bağlamında anlam kazanır.
Mesela “internetim çalışmıyor “ dediğimizde bu tek bir nedenden kaynaklanıyor diyemeyiz. Servis sağlayıcımızda problem olabilir, modem arızalı olabilir, elektrik kesintisi olabilir. Bir sistemdeki arıza tüm sistemi etkiler ve tek bir olguya indirgenemez. Holistik yani bütüncül bakmalıyız. Yeni nesil sağlık sisteminde de çok duyarsınız bu kavramı “holistik tıp, bütüncül tıp “ gibi. İşte tam da bundan bahseder Quine.
Tüm bunları toparlarsak, Quine’ın Emprizmin İki Dogması makalesi ile anlatmak istediğini sanırım biraz daha anlaşılır hale getirmişimdir diye düşünüyorum. Quine’ın 20. yüzyılın ortalarında geliştirdiği fikirlerin, bilgi sistemleri ve bilimsel anlayışın giderek karmaşıklaştığı günümüzde ne kadar geçerli olduğunu görebiliriz. Yine de karmaşıklıkları çözmek için düşünmek, henüz elimizden alınmadı. Üzerine inşa edebiliriz. Değil mi?
Türkan Beyaz
Halk Edebiyatı Dergisi İnternet Sitesi

