“Her karanlık, kendi içinde bir ışık doğurur, yeter ki gözlerini kapatma…” Mehmet Mücahit Yurteri Gölgelerden Doğan Umut İnsan, kaybedebilir her şeyini; Servetini, sevdasını, hatta kendini… Gökyüzü karanlık bir perde çekerken, Kederin ağır nefesi dolar soluklara… Umutsuz yığınlar örter yeryüzünü, Gözler çaresizlikle dolu vadilerde kaybolur… Karanlık, bir yelkenli gibi savurur umutları, Sessizlik içinde yankılanır, dondurulmuş sesler… Ama insan, ışıksız yaşamaya alışır, …
DevamıMehmet Mücahit Yurteri
Temmuzun Ateşi, Ağustosun Sessizliği
“Bazı ayrılıklar, mevsim gibi yakar; geçip gitmez, içimize çöker…” Mehmet Mücahit Yurteri Temmuzun Ateşi, Ağustosun Sessizliği Temmuz ve ağustos, o cehennem sıcaklarında, Terk edilmiş sokaklar cayır cayır yanarken, Senin yokluğunla doldu günler… Sadece oyalandım, daldım derin, yorgun bir boşluğa… “Dönüyorum, Eylülde!..” diye gülümsemiştin… Ama iki ay, neden iki yıla dönüyordu?.. Belki sadece zamanın acımasız şakasıydı… Gökyüzüne baktım her gece, dua …
DevamıZaman Dururmuş
“Zaman bazen bir bakışta durur, bir tebessümle sonsuzlaşır.” Zaman Dururmuş Zaman durur derlerdi, Anlamazdım… Nasıl durabilirdi ki?.. Saatin yorgun tik takları gibi mi?.. Yoksa bir rüzgârın aniden kesilişi gibi mi?.. “Vakti gelince anlarsın” derlerdi… Gençtim… Ömrün sayfaları ışık içinde açılırdı, Günler neşenin ince tülünden süzülürdü, Saat, dakika, saniye, Bir yaprağın düşüşü kadar hafifti… Hayat coşkun bir ırmaktı, Ve ben, suyun …
DevamıRüzgârlı Bahçe’nin Gölgesi
Rüzgârlı Bahçe’nin Gölgesi Mehmet Mücahit Yurteri Gültepe, zamanın yorgun ayak izlerini taşıyan bir mahalleydi… Taş duvarları nem kokan eski binaları, birbirine sıkı sıkıya bağlı insanlarıyla bir dünyaydı burası… Gün batarken pencerelerde yanan sarı ışıklar, evlerin içinden taşan söyleşiler, şehir gürültüsüne meydan okuyan çocuk çığlıkları… Pencereden pencereye sohbet eden kadın ve kızlar, toz toprak içinde top oynayan çocuklarına bağıran analar…Ve bu …
DevamıDuyulmayan Fısıltılar
Duyulmayan Fısıltılar Gece sessizdi; sönük sokak lambalarının zorlukla aydınlattığı dar sokak, sürüklendiğimiz kâbus gibi gerçekleri gizlemek ister gibiydi… Sokağın sonundaki terk edilmiş eski fabrika, solgun ışıkların altında karanlık bir mezarlığı andırıyor, fabrikanın bahçesinden gelen sislerin içinden, hayaletlerin siluetleri her an insanın karşısına çıkacak gibi duruyordu… Zehra, oturma odasında, eski bir koltuğun köşesine sokulmuş, düşünceli ve hüzün dolu gözüküyordu… Elinde tuttuğu …
DevamıArdına Bakmadan
Ardına Bakmadan Gecenin karanlığı örtmüştü yüzünü, Garın solgun ışıkları titriyordu ayazda… Saatler durmuş gibiydi, zaman ağır akıyordu… Adam gidiyor muydu?.. Yoksa bekliyor muydu?.. Bilinmez… Karanlığın içinden parlayan bir çift göz, Gelen kara trenin habercisiydi… Rayların yankısı, eski bir şarkı gibi çınladı kulaklarında… Adam kıpırdamadan bekledi, Yağmura karışan gözyaşlarını silmeden… Tren durdu, bir kadın indi usulca… Rüzgârın savurduğu ince pardösüsü, Eskimiş …
DevamıMavinin Eksik Tablosu
Mavinin Eksik Tablosu Deniz fısıldar usulca, Yosun kokusuna karışır hüznü memleketin… Kumsal, ayak izlerini saklar sessizce, Gelen de gider, giden de kaybolur Ama kum hep aynı kalır… Meltem eser, bir annenin duası gibi, Sürgün edilmiş rüzgârın hüznü sinmiş üstüne. Uzaklarda bir gemi, yorgun ve küskün, Gökyüzüne sırtını dönmüş martılar Artık ufka bakmaktan yorulmuş gibi… Memleket… Mavisi eksik bir tablo şimdi, …
DevamıSarı Motosiklet
Sarı Motosiklet Mehmet Mücahit Yurteri Selçuk içinde uçan kelebeklerin sesini net olarak duyuyor, hırıltılı çıkan nefesi, titreyen elleri ile çok heyecanlı olduğunu istese de saklayamıyordu… Bu heyecanı çocukluk arkadaşı Fikret’i tekrar göreceği içindi… Ne de olsa Fikret gidip gelmişti… Görmeliydi… Nasıldı acaba?.. Böyle bir şey yaşamak kolay mıydı?.. Yoksa çok mu zordu?.. Selçuk nasılsa gidip göreceği için merak etmesine şaşırmıştı. …
DevamıBay Daron
Bay Daron Mehmet Mücahit Yurteri Yirmi bir temmuz iki bin on dokuz pazar… Sıcak bir yaz günü… Sıcak ama öyle böyle değil, insanı mum gibi eriten bir sıcak… Bakırköy Tren İstasyonu’nun kapısından kızarmış tavuk gibi çıkan adam, sinirli adımlarla İstasyon Caddesi’nden İstanbul Caddesi yönüne doğru yürüyordu. Her adımında: “Pazar günü de bu olur mu yahu…” deyip duruyordu. İlginç bir adamdı. …
DevamıOrhan
Orhan Mehmet Mücahit Yurteri Yine sırtımı Midilli Adası’na vermiş, önümde Kaz Dağları’nın uzantısı olan Madra Dağları’na bakarak, Kuzey Ege’nin buz gibi lacivert sularında gömülmüş, kırk dereceye varan temmuz sıcağıyla inatlaşıyordum, sıcağa karşı soğuk kozunu öne sürerek. Bu benim yirmi beş yıldır değişmeyen bir zevkimdi. Eşsiz koylara sahip İzmir’in güzel ilçesi Dikili sahilinde aldığım iki katlı evim olduğu için çok şanslı …
Devamı