Son Durağa Kadar Mehmet Mücahit Yurteri Harun, metro durağına giderken, bir an durakladı ve cebinden taba renkli, deri kaplı defterini çıkararak şu notu yazdı: “Bazen bir hayat, trenin gürültüsüne karışır…. Duyulmaz… Fark edilmez… Ama ölür…” Sonrasında, defterini itina ile cebine koyarak yürümesine devam etmişti… Bakırköy Metro İstasyonundaki saat 11:42’yi gösteriyordu… Harun’un ayak sesleri beton zeminle kavga eder gibiydi… Metroya inen …
DevamıMehmet Mücahit Yurteri
Sesin Kaldığı Eşik
“İnsan bazen kapının önünde kalır; içeri girse hatıra, kalsa hasret…” Mehmet Mücahit Yurteri Sesin Kaldığı Eşik İnsan yuvasına bağlıdır, Bir çatı, bir sokak, bir şehir, Hatıraların dokunduğu duvarlar, Çocukluk kahkahasıyla büyüyen odalar… Aile; insanın ilk limanı, Bir annenin sıcak sesi, Bir babanın güven veren eli, Bir kardeşin paylaşılan ekmeğidir… Şehir; insanı hem büyütür hem yoğurur, Taş yollarında iz bırakır zaman, …
DevamıSusturulmuş Hikâye
Susturulmuş Hikâye Mehmet Mücahit Yurteri Bakırköy geceye sokulmuştu yine… Caddelerin kenarındaki sarı lambalar, titrek tanıklar gibi zamanı usulca belgeliyordu… Rüzgâr apartmanların arasında uğuldayarak dolaşıyor, bir pencereden perdeyi, ötekinden sırrı aralıyordu… Mehmet Resul… Adı duyulunca hiçbir zihin kıpırdamazdı… Zaten bunu isterdi; unutulmayı, silinmeyi… Otuzlarında, sessizliğe adanmış bir adamdı… Gözlerinde geçmişin eski bir film gibi geriye sarılmış kareleri akardı… Zamanın dışına savrulmuş …
DevamıGölgelerden Doğan Umut
“Her karanlık, kendi içinde bir ışık doğurur, yeter ki gözlerini kapatma…” Mehmet Mücahit Yurteri Gölgelerden Doğan Umut İnsan, kaybedebilir her şeyini; Servetini, sevdasını, hatta kendini… Gökyüzü karanlık bir perde çekerken, Kederin ağır nefesi dolar soluklara… Umutsuz yığınlar örter yeryüzünü, Gözler çaresizlikle dolu vadilerde kaybolur… Karanlık, bir yelkenli gibi savurur umutları, Sessizlik içinde yankılanır, dondurulmuş sesler… Ama insan, ışıksız yaşamaya alışır, …
DevamıTemmuzun Ateşi, Ağustosun Sessizliği
“Bazı ayrılıklar, mevsim gibi yakar; geçip gitmez, içimize çöker…” Mehmet Mücahit Yurteri Temmuzun Ateşi, Ağustosun Sessizliği Temmuz ve ağustos, o cehennem sıcaklarında, Terk edilmiş sokaklar cayır cayır yanarken, Senin yokluğunla doldu günler… Sadece oyalandım, daldım derin, yorgun bir boşluğa… “Dönüyorum, Eylülde!..” diye gülümsemiştin… Ama iki ay, neden iki yıla dönüyordu?.. Belki sadece zamanın acımasız şakasıydı… Gökyüzüne baktım her gece, dua …
DevamıZaman Dururmuş
“Zaman bazen bir bakışta durur, bir tebessümle sonsuzlaşır.” Zaman Dururmuş Zaman durur derlerdi, Anlamazdım… Nasıl durabilirdi ki?.. Saatin yorgun tik takları gibi mi?.. Yoksa bir rüzgârın aniden kesilişi gibi mi?.. “Vakti gelince anlarsın” derlerdi… Gençtim… Ömrün sayfaları ışık içinde açılırdı, Günler neşenin ince tülünden süzülürdü, Saat, dakika, saniye, Bir yaprağın düşüşü kadar hafifti… Hayat coşkun bir ırmaktı, Ve ben, suyun …
DevamıRüzgârlı Bahçe’nin Gölgesi
Rüzgârlı Bahçe’nin Gölgesi Mehmet Mücahit Yurteri Gültepe, zamanın yorgun ayak izlerini taşıyan bir mahalleydi… Taş duvarları nem kokan eski binaları, birbirine sıkı sıkıya bağlı insanlarıyla bir dünyaydı burası… Gün batarken pencerelerde yanan sarı ışıklar, evlerin içinden taşan söyleşiler, şehir gürültüsüne meydan okuyan çocuk çığlıkları… Pencereden pencereye sohbet eden kadın ve kızlar, toz toprak içinde top oynayan çocuklarına bağıran analar…Ve bu …
DevamıDuyulmayan Fısıltılar
Duyulmayan Fısıltılar Gece sessizdi; sönük sokak lambalarının zorlukla aydınlattığı dar sokak, sürüklendiğimiz kâbus gibi gerçekleri gizlemek ister gibiydi… Sokağın sonundaki terk edilmiş eski fabrika, solgun ışıkların altında karanlık bir mezarlığı andırıyor, fabrikanın bahçesinden gelen sislerin içinden, hayaletlerin siluetleri her an insanın karşısına çıkacak gibi duruyordu… Zehra, oturma odasında, eski bir koltuğun köşesine sokulmuş, düşünceli ve hüzün dolu gözüküyordu… Elinde tuttuğu …
DevamıArdına Bakmadan
Ardına Bakmadan Gecenin karanlığı örtmüştü yüzünü, Garın solgun ışıkları titriyordu ayazda… Saatler durmuş gibiydi, zaman ağır akıyordu… Adam gidiyor muydu?.. Yoksa bekliyor muydu?.. Bilinmez… Karanlığın içinden parlayan bir çift göz, Gelen kara trenin habercisiydi… Rayların yankısı, eski bir şarkı gibi çınladı kulaklarında… Adam kıpırdamadan bekledi, Yağmura karışan gözyaşlarını silmeden… Tren durdu, bir kadın indi usulca… Rüzgârın savurduğu ince pardösüsü, Eskimiş …
DevamıMavinin Eksik Tablosu
Mavinin Eksik Tablosu Deniz fısıldar usulca, Yosun kokusuna karışır hüznü memleketin… Kumsal, ayak izlerini saklar sessizce, Gelen de gider, giden de kaybolur Ama kum hep aynı kalır… Meltem eser, bir annenin duası gibi, Sürgün edilmiş rüzgârın hüznü sinmiş üstüne. Uzaklarda bir gemi, yorgun ve küskün, Gökyüzüne sırtını dönmüş martılar Artık ufka bakmaktan yorulmuş gibi… Memleket… Mavisi eksik bir tablo şimdi, …
Devamı