Merhaba Halk Edebiyatı Dergisi’nin sevgili okurları. Bu yazımda yine farkındalık yaratacak bir konudan söz etmek istiyorum. Konumuz “Yüz.”
Yüz denince ilk aklımıza gelen başımızın ön bölümü yani alın, kaş, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölümdür. Yüzler bizim için önemlidir. Çünkü yüzümüzle duygularımızı ifade edebiliyor, başkalarının duygularını yüz ifadelerini analiz ederek anlayabiliyoruz. Ayrıca yüzler tanıdığımız insanları yabancı insanlardan ayırmamıza yardımcı oluyor. Böylece hem muhtemel tehlikelerden korunmak hem de sosyal ilişkileri yürütebilmek için bize bilgi sağlıyor.
Yolda ya da herhangi bir yerde karşılaştığımız insanları , “Ne kadar güzel bir yüzü var.” veya “Allah onu özene bezene yaratmış.” gibi sözlerle beğendiğimizi belirtiriz. Bazen de tam tersi sözleri kullanabiliriz.
Bence en güzel yüz, bebeklerin yüzüdür. Zira masumlukları yüzlerine yansımıştır. Torunumu okula göndermek için gittiğimde bazen yüzünü yıkamamış gibi görüp “Yüzünü yıkadın mı?” diye uyarıyordum. Şimdi büyüdü. Artık rutini oldu.
Bir yazıda okumuştum. Yüz algısının beynimizdeki şakak ve yan lobların kesiştiği yerde, yüz algılamadan sorumlu bir alanın olduğunu yazıyordu. Bazı araştırmalar, bu bölgenin insan yüzlerine dikkat ettiğimizde, nesnelere dikkat ettiğimiz duruma göre daha aktif olduğudur. Bu bölge, yüzleri algılarken küçük bir ipucunu dahi kullandığı için rastgele şekil veya çizgileri de kolayca yüze benzetebildiğini anlatıyordu. Örnek olarak da mesajlaşma sırasında kullandığımız emojileri veriyordu. Gülen yüz vb.
Yüz kelimesinin diğer bir anlamı da sayı olarak kullandığımız sözdür. Sınavlardan 100 puan alabilmek için nasıl çalıştığımızı hatırlayalım. Ya da çocuklarımıza daha küçükken ritmik saymalarda yüze kadar saydırmak için nasıl çabaladığımızı göz önüne getirebiliriz. Geçen gün torunum bana, “Anneanne sınavlar neden var?” diye bir sotu sordu. Belli ki o gün sınavı vardı ve onun stresini yaşıyordu. Ona,
“Şöyle düşün bal kızım,” dedim.
“Elinde bir torba pirincin var ve sen bununla yemek yapmak istiyorsun. Ama pirinç ayıklanmamış. Üstelik bozuk olan taneler de içinde. Ne yaparsın? Önce kalburdan geçirir, sonra da bozuk pirinç tanelerini ellerinle ayıklarsın değil mi?”
Bal kızım başıyla onayladı. “İşte, sınavlar da bunun için var. Soruları yanıtlayıp tam puan alanlar kalburun üstünde kalıyor. Çöpler kalburun altına düşüyor, bozuk olanlar da ayıklanıyor. Böylece biz de gönül rahatlıyla ayıklanmış pirinci yemekte kullanıyoruz.” dedim.
“Anladım anneanne.” dedi.
Yüz kelimesinin bir başka anlamına geçelim şimdi. Kurban bayramı yaklaşıyor. Kurbanlıklarının derisinin nasıl yüzüldüğünü görmeyeniniz yoktur diye düşünüyorum. Yüzülen koyun derilerinin tuzlanıp, kurutularak, evlerimizde kullanıldığı veya yardım kuruluşlarına verildiğini de söyleyebiliriz.
Yüz kelimesinin dördüncü anlamı spor ile ilgili. Çoğunlukla tatil olarak denizde yüzme aklımıza gelir nedense. Denizde hem yüzer, hem de güneşin faydalarından yararlanırız. Ben yüzmeyi öğrenemedim bir türlü. Çünkü ilk defa denize girdiğimde dalgalara kapılıp düştüm ve su yuttum. Üstelik ayağımı da bir midye kesti ve üç dikiş atıldı. Bende korku oluştu. Ama sığ yerlerde kolumu bacağımı oynatıyorum. Hâlâ benim yaşımda olup yeni yüzme öğrenenler var. Onları görünce kıskanıyorum desem yalan olmaz.
Yüz kelimesinin daha farklı anlamları da var. Bunları birer cümle ile ifade edelim.
“Masanın yüzü kirliydi. Baltanın demir yüzü paslanmış. Evin yan yüzü sarıya boyandı. Yorganın yüzü lekelenmiş. Hangi yüzle beni arıyorsun. Bu çocuğa fazla yüz veriyorsun. Senin yüzünden geç kaldık. Ben öyle bir şey söylemedim, kim dediyse yüzleşelim. Yaprak suyun yüzüne çıktı. Sevinci yüzünden okunuyordu. Kadın eli değince odanın yüzü güldü. Epeydir onun yüzünü görmüyorum.” gibi.
Ev hanımlığı zordur. Adı konulamayan bir meslektir. Öyle çok şeyin yüzünü değiştirirler ki; ev mis gibi kokar.
Ne güzeldir tertemiz yüzlü çocuklarının olması, eve geldiğinizde güler yüzle karşılanmak. Onlara güler yüzle karşılık verip, sevip okşamak. Sonra birlikte karar verip, hep birlikte tatilde yüzmeye gitmek. Güneşin yüzünü görüp, sıcaklığıyla ısınmak.
En sıcak paranın yüzü müdür sizce? Paran var ise tabii.
Dün sabah annesi işe gidince usulca torunumun yatağına gidip uyandırdım. Gözlerini aralayıp yüzüme baktı. Saati söyleyince kalktı, lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı. Yüzü gözü açıldı. Şanslıydık ikimiz de. Bir yerlerde uyandırılmayı bekleyen çocuklar geldi aklıma. İçim burkuldu. Sevgidir, şefkattir elimiz yüzümüz. Öyleyse ihtiyacı olanlardan gülen yüzümüzü eksik etmeyelim.
Daha yeni yaşanıp, hayatın sonunun sorgulandığını hatırlatan bir deprem gündem oldu yine. Toprak altından çıkan insanların yüzleri geldi aklıma. Korku dolu bakışları da.
Dua için havaya kalkan ellerimiz, “Amin” sözüyle yüzümüze uğrayarak görevini tamamlar. Gözleri görmeyenler, elleriyle yüzlere dokunarak görmeye çalışır, anlaşır.
Son zamanlarda yaşanan sıkıntılar yüzünden yapamadığımız öyle çok şey var ki! Sokakta birbirimizin yüzüne bakmayı unuttuk neredeyse. Dostlarla kucaklaşmayı, tokalaşmayı, gülümsemeyi unuttuk.
Öyleyse, insanlara karşı daha hoşgörülü olup haklıların hakkını versek mi? İnatlaşmayı bırakıp, kutuplaşmayı önlesek mi? Düşmanca tavırları bırakıp, barışçıl bir yol izlesek mi? Ne dersiniz?
Unutmayın, arkanızda bıraktığınız izler çok önemlidir. Ben dostlarımın gönlünde güzel izler bırakmak istiyorum. Önerimdir. Selam, sevgi ve saygılarımla.
Ayşe Gülten KIRICI
08.05.2025